Etkinliklerimiz     ·       Haberler - Duyurular     ·       +90 ( 212 ) 631 23 11
  Dil     ·       Veli Girişi

Dil Seçenekleri

Seçici Konuşmazlık | İpekböceği Anaokulu ve Kreş | Fatihin En BÜYÜK Anaokulu

Seçici Konuşmazlık

Çocuk, başka durumlarda konuşurken, birtakım toplumsal durumlarda sürekli bir konuşmazlık gösterir.

Seçici Konuşmazlık

21 Ocak 2019

Seçici Konuşmazlık bir tür “çocukluk kaygı bozukluğu” durumudur. Çocuğun ev, aile veya akrabalarının yanı gibi kendini rahat ve güvende hissettiği ortamlarda konuşup, okul, arkadaş çevresi, oyun ortamı gibi konuşmasının beklendiği sosyal ortamlarda konuşmaması durumudur. Bu çocuklar “konuşmamayı seçtikleri ” ortamlarda genellikle göz kontağı kurmaz, kendisine bir iletişim yöneltildiğinde hiç duymamışçasına tamamen hareketsiz kalabilirler. Bu durum elbette ki anne babalar için olduğu kadar öğretmenler ve hatta bu çocuklarla çalışan terapistler için bile oldukça zor bir durumdur.

 

Tanı kriterleri:

DSM-IV'e göre seçici konuşmazlığın tanı kriterleri şöyledir:

 

* Çocuk, başka durumlarda konuşurken, birtakım toplumsal durumlarda sürekli bir konuşmazlık gösterir.

* Çocuğun konuşmaması, onun eğitimini, mesleki başarısını ve sosyal iletişimini bozar.

* Bu sorunun süresi en az 1 aydır (okula başladıktan sonraki ilk ay hariç)

* Konuşamama konuşulan dili bilmeme veya o dili rahat konuşamamaya bağlı değildir.

* Bu sorun bir iletişim bozukluğu (örneğin kekemelik), yaygın gelişimsel bozukluk veya psikotik bir süreçle açıklanamaz.

 

Seçici konuşmazlık (SK) toplumda %1'den az yani oldukça ender rastlanan bir durumdur. Genellikle 3-8 yaşları arasında tanı konur. Problem bir kaç ay sürebileceği gibi bir kaç yıl da sürebilir. Toplumda ender rastlanması ve pek bilinmiyor olması bu çocukların utangaç ve içe kapanık olarak nitelendirilmesine ve problemin okul çağına kadar tam olarak anlaşılamamasına bu nedenle tedavinin gecikmesine sebep olabilir.

 

Nedenleri:

Nedenleri henüz tam olarak saptanamamıştır. Eskiden SK durumunun bir travmaya veya anne baba tutumlarına bağlı olduğu sanıldığı halde son araştırmalar bunun doğru olmadığını göstermiştir. SK'a sahip olan çocukların genellikle kaygıya karşı genetik olarak bir yatkınlığı olduğu düşünülmektedir. Bu çocuklar bebekliklerinden itibaren bazı kaygı işaretleri gösterebilirler. Anneden ayrılmada güçlük, sese karşı aşırı duyarlılık, uyku sorunları, aşırı ağlama, yeni durumlara karşı zor adapte olma gibi problemler yaşayabilirler. Biraz büyüyüp aile dışında sosyal ortamlara katılmaya başladıklarında konuşmaya karşı bir korku ve beraberinde donup kalma, içe kapanık vücut duruşu, donuk yüz ifadesi gibi davranışlar geliştirirler.

 

Biyolojik olarak ele alırsak, beyinde amigdala denilen bölüm kişiyi tehlikeye karşı uyarır ve ne yapması gerektiği konusunda emir verir. Kaygı bozukluğu olan kişilerde amigdalanın fazladan çalışarak kişi gerçekten tehlikede olmadığında bile tehlike uyarısı gönderdiği düşünülmektedir. SK'a sahip olan çocuklarda beyinden tehlike sinyalleri sosyal ortamlarda gelmektedir. Tehlike karşısında hissettikleri korku nedeniyle çocuklar bu korkuyla başa çıkabilmek için konuşmaktan kaçınma davranışı geliştirirler ve bu davranış zaman içinde yerleşir. Tedaviye başlama ne kadar gecikirse olumlu sonuç alabilme şansı o derece azalır. Ne de olsa belli bir yaşa kadar sosyal ortamda hiç konuşmamış bir çocuğun ya da gencin bu davranışı iyice yerleşmiş olur. Seçici konuşmazlık sorununa sahip olan çocuklar tedavi edilmedikleri takdirde yetişkinlik çağına kadar sosyal gelişimleri ciddi şekilde zarar görmüş, akademik olarak başarısız, özgüven problemleri olan, sosyal olarak izole ve içe kapanık devam edip; yetişkinlikte sosyal ve mesleki bakımdan yetersiz, kaygı bozukluğu veya depresyona yatkınlığı olan kişiler haline gelmeleri muhtemeldir. Bu nedenle anne babaların çocuklarında bir veya birkaç ortamda konuşmama durumu fark ettiklerinde zaman kaybetmeden mutlaka seçici konuşmamazlık konusunda tecrübeli bir uzmana başvurup tedavi sürecine başlamalıdırlar.

 

Tedavi Süreci:

SK bir kaygı bozukluğu olarak düşünüldüğüne göre tedavinin hedefleri de öncelikle kaygıyı azaltmak, özgüven ve benlik saygısını yükseltmek ve sosyal durumlarda rahatlamayı sağlamaya çalışmak olmalıdır. Tedavi aile terapisi, çocuğun davranışlarının iyi okunduğu bir oyun terapisi, bilişsel davranışçı yöntemler ve ek olarak belki ilaç tedavisinin birlikte harmanlandığı bir süreci içermelidir. Bu konuda tecrübeli uzman bir terapist eşliğinde, aile ve okul işbirliği içinde çalışarak sorunun üstesinden gelmeye çalışmalıdırlar.

 

 

KAYNAK

Bihter Mutlu Gencer

Psikolog ve Özel Eğtim Uzmanı

ELELE Çocuk ve Aile Psikolojik Danışmanlık Gelişim ve Eğitim Merkezi

www.elelecocukaile.com

GERİ